Eşcinsellikle ilgili terimlerin bazılarının Türkçe karşılıkları pek güzel olmuyor, bir tanesi de bu "açılma" lafı. Kapalıyken, yani eşcinselliğini kimseye söyleyemezken (ki buna kendi de dahil), tersi bir duruma geçip açılmak, yani içini dışarıya açmak anlamındaki bir açılma olabilirken, "Derdini anlat, açılırsın" lafındaki anlamıyla da çıkmış ve o şekilde kullanılıyor olabilir (ki çoğu eşcinsel birey gerçekten bu şekilde hisseder herhalde, büyük bir ferahlama şeklinde).
Neyse, hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, bu açılmak lafı bir kabullenme ve gerekirse başkaları ile paylaşma anlamına geliyor. Bir eşcinsel bireyin hayatındaki dönüm noktalarından, kilometre taşlarından biri olduğu zaten her yerde yazan birşey, aynen bana da öyle oldu. Ben onu anlatayım.
Şimdi neden kabullenme gerekiyor? Aslında önceki yazılarda da gayet bizzat yaşadığım üzere, eşcinsellik dediğimiz şey süper doğal, gayet insanın çocukluğundan, doğasından gelen birşey. Eşcinselliğin çevre koşulları ile oluştuğu kanısına asla katılmıyorum, gayet süper normal, kavgası gürültüsü olmayan, sevgi dolu, baba figürü falan gayet yerinde bir ailede, gayet sıradan koşullarda büyümüş bir Türk genciyim. Ha bu demek değil ki, ailem bu eşcinsellik mevzularında süper bilgili veya süper destekleyici oldu, aksine her sıradan Türk ailesi gibi inkar ve bahsi açılmamanın allahını yaşıyoruz, o konuda da bir enteresanlık yok. Neyse, koşullar bu şekildeyken kabullenememek neden, çünkü toplumda her yerde, her noktada, yetiştiriliş tarzımızdan izlediğimiz dizilere, okuldaki ders kitaplarından günlük konuşmalardaki genel geçer, gerçek anlamıyla pek kullanılmayan deyimlere kadar çılgın şekilde yaygın homofobi yüzünden, eşcinsel bir gencin ergenlik dönemi über sancılı geçer. Zaten kendini bulma sıkıntıları, grup içinde kabullenilme çabaları, yetişkin dünyasına adım atmanın deneysel gelgitleri yeterince zorken, bir de üstüne herkesin küfürler savurup alay ettiği ama kimsenin hakkında doğru dürüst fikir sahibi olmadığı, yardım alacak bir mercinin olmadığı (şimdi allahtan internet adlı eşcinsel gençlerin kurtarıcısı muhteşem icat var) önyargılarla bezeli bir eşcinsel algısının içinde kendini konumlandırma, hatta daha çok konumlandıramama durumları var. Bu çılgın sancılı süreçte de, kendisinde eşcinsel hissiyat bulunduğunun farkına varan, bunun da toplum tarafından hiç de hoş karşılanmadığını da zaten öğrenmiş olan gencimiz de bir inkar süreci yaşanıyor. Artık bunun ne kadar süreceği de kişiye ve şartlarına bağlı bir şey. Belki çok kısa sürer, belki de asla içinden çıkamaz ve kimi durumlarda ağır homofobik, toplum normlarına uyarak karşıcinsel ilişkisi olan (evli olan) ama arada belki kaçamaklar yaparak, belki yapmayıp hayalleri ile idare eden sıkıntılı bireyler olarak yaşamını sonlandırır.
Bu son cümlede biraz önyargılı bir tablo çizdim gibi oldu, sanki eşcinsel kimliğini kabul etmeyen herkes sıkıntılı bir hayat geçirirmiş gibi oldu. Sanırım bu hiç de böyle değil. Benim bu cinsellik işlerinden bu kadar okuma, konuşma, yaşama, izleme vs. çabasından sonra gördüğüm şu ki, dünya üzerinde ne kadar farklı insan varsa bir o kadar da cinselliği yaşama biçimi var. Radikal gazetesinde 2005 civarı bir tarihte okuduğum, bir kaç eşcinsel erkek ile yapılan röportajlarda, gayet evli, mutlu, ama arada karısını aldatıp başka erkeklerle yatan, bunu da normal ve her erkeğin yaptığı şeyin sadece özneleri değişik versiyonu olarak gören pek çok insan olduğunu görmüştüm. Sonradan da okuduğum, duyduğum, gördüğüm olgularda bunun Türkiye adlı değişik ülkede gayet normal bir durum olduğunu gördüm. Şayet tersi olsaydı çok daha fazla eşcinsel komşularımız olurdu herhalde. Toplumun normlarına uyup, evlenip çocuk yapıp, bir taraftan da eşcinselliğini sadece cinsellik bazında yaşamak herhalde bu ülkede yaşanabilecek en rahat eşcinsel hayat. Özeniyor muyum? Bilmiyorum, bana uymazdı bu. Ben çok rahat yalan söyleyebilen biri değilim, şartlar beni bir şekilde evlenmeye zorlasaydı, herhalde bir önceki paragrafta çizdiğim sıkıntılı insan ben olurdum.
Ülkenin geneli, hele de cinsellik konularında, ikiyüzlü muhafazakarlık dediğimiz şekilde yoğrulmuşken, eşcinsel olmayan erkeklerde de belki de çok farklı bir tablo yokken, çok da garipsenmemeli bu durumlar. Bu normaliteden kaçamayanlar sanırım trans kişiler, zira eşcinsellik iyi kötü saklanabilen, başkaları tarafından da görmezden gelinebilen birşeyken, trans olmak pek saklanılabilecek birşey değil ve bu insanlar çareyi İstanbul gibi büyük şehirlere kaçmakta buluyorlar.
Zamanında bir LGBT derneğinin telefon hattında kısa süreli çalışmışlığım oldu. Yalnız eşcinsellik konusunda bayağı bilgili olduğum, kitaplar devirdiğim, pek çok insan ile görüşüp bir gazeteci edasıyla hikayelerini dinlemiş olduğum halde, o telefon hattında geçirdiğim kısa sürede dinlediğim, ülkenin dört köşesinden insanların hikayeleri benim telefonun öbür tarafında, arayan kişiye benim yardım etmem gerektiği halde dona kalmama, diyecek cevap bulamamama yol açıyordu. Öyle fantastik hikayeler dinledim ki, -ve eminim çoğu, belki de hiç biri işletmiyordu, konuşmalarından anlıyorsunuz kim işletiyor, kim samimi- şu Cem Yılmaz'ın "hani marjinal bizdik" lafı cuk oturuyordu. Muhtelif yerlerine muhtelif eşyaları sokmaktan hoşlananlardan, bunu karısına yaptırmaktan hoşlananlardan, çeşitli aile bireyleriyle çeşitli maceralara yol alanlardan, evli ve çocuklu olup kadın giysileri giyip köyün erkeklerine amme hizmeti yapanlardan falan bahsediyorum. O telefon konuşmalarından sonra, ben bu ülkede "ben muhafazakarım, allah, peygamber, din" falan diyen kimseye inanmama kararı almıştım. Neyse, gerçi dinleye dinleye bir süre sonra onları da kanıksamaya başlıyorsunuz maalesef.
Ha neyse, aman bunları konuşmayalım, herşeyi yapalım ama hiç çaktırmayalım, soran olursa çok muhafazakarız. Tipik doğu toplumu psikolojisi sanırım bu, bir toplum sosyologu bu tür toplumsal davranışlara "utanç toplumu" diyordu, enteresan bir açıklamaydı ama bize çok fena uyuyor.
Ben bu blogda kendi hikayelerimi anlatacaktım ama sanırım bu konuda fazla doluymuşum, konu başka yönlere kaydı gitti. O zaman bu yazıyı burada bitireyim, bir sonraki yazıda kendi hikayemi anlatayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder