Anneme açıldığımda, kendisi
eşcinsel olmama çok üzülmüş, cinsel tacize uğrayıp uğramadığımı merak etmiş,
kendince bu durumun nedenini bulmaya çalışmıştı. Dilimin döndüğünce bunun
dışarıdan bir nedeninin olmadığını, kendimi bildim bileli böyle olduğumu
anlatmaya çalışmıştım. Çok tatmin edici olmadı sanırım onun için. Bana bundan
kimlere bahsettiğimi sormuştu, sanırım başkalarının duymasından da çekiniyordu.
Anneme açılmamın nedeni sanırım
sıkıntılarımı paylaşacak ve bana akıl verecek birine ihtiyaç duymamdı. Kendimi
geleceğim konusunda çok fena kafası karışık ve korkmuş hissediyordum, biraz yol
gösterilmeye ihtiyacım vardı. Bunun için annem iyi bir seçim miydi, orası
tartışılır, zira annem zaten hayatım boyunca öyle yol gösterici, benim
sorunlarımı dinleyen, akıl veren biri olmadı, hala da değil. Bu şekilde
açılınca ne yapmasını bekliyordum, “oğlum” deyip bana sarılmasını, karşılıklı
uzun süre ağlaştıktan sonra birbirimize daha sıkı kenetlenmeyi, benim
dertlerimi dinleyip “vay neler neler yaşamışın, bu süreçte sana yardımcı hiç
olamamışım, ama bundan sonra yanındayım” demesini mi? Açıkcası tam olarak ne
beklediğimi bilmiyorum, söyleyince sadece yıllardır içimde sakladığım şeyi
söylemenin bu kadar kolay olmasına şaşırdım, o kadar.
Annemle ağlaşmadık, öyle çok
fazla duygusallaştığımız da söylenemez. Hiç filmlerdeki gibi sahneler de
yaşanmadı. Nedenini anlamak istedi, pek ortada somut neden olmamasına şaşırdı,
bir sevgilim olup olmadığını sordu (var dedim), kim olduğunu merak etti
(söyledim), başıma taciz, tecavüz olayı gelip gelmediğini sordu (hayır dedim),
bunu başka kimlere söylediğimi sordu (kimseye dedim), babana ve başka kimseye
söyleme dedi falan. Öyle sarılmalar, kucaklaşmalar, duygu dolu sahneler
yaşanmadı, moron gibi bir konuşma oldu. Tabii herhalde çok üzüldü, hayal
kırıklığı falan yaşadı. Değer miydi? Bilmiyorum, çok süper hesaplayarak
yaptığım bir şey olmadı, biraz anlaşılmak, biraz desteklenmek, biraz da yol
gösterilmeye ihtiyacım vardı ve bunu anneme anlatmazsam kime anlatabilirim
diyordum. Üstünden geçen üç yılda faydası oldu mu diye soracak olursanız,
aslında somut olarak hiçbir faydası olmadı, annemden beklediğim herhangi bir
desteği aldım diyemem ama şu var ki, herhangi bir konuda yalan söylemiyor
olmak, o saklanmışlığın birazcık da olsa yırtılmış olması beni biraz iyi
hissettirmiyor değil. Değer miydi annemi üzmeye peki? Yani bu soruya cevap
vermek çok kolay değil, anneler de öyle insanlar ki, mutlaka üzülecek birşeyler
buluyorlar. Söylemesem dahi niye evlenmiyorsun, niye kız arkadaşın yok falan
diye düşünür, üzülür ama bir şey belli etmezdi de, sormazdı da. Zor işler aile
işleri.
Neyse, annem bana o gün, “ben
sana bir psikolog bulucam, onunla görüşme ayarlayacağım, sen de İstanbul’dan
geleceksin” dedi. Kabul ettim, olur dedim. Annemin hedefi belliydi, terapi
görüp eşcinsellikten kurtarmak. Benim kabul etmeme sebep, hem annem ile bu
konuları konuşabilecek belki bir ortam yaratılır, annem daha çok öğrenir ve anlayış gösterir (belki
sonunda aktivist olur, hayatının kalanını lgbt aktivizmine adar falan J), hem de belki
psikolog yardımcı olur, bana yol gösterir, akıl verir, bir şey olur,
kaybolmuşluk ve geleceğe dair güvensizlik hislerimden kurtulmama yardım edecek
tavsiyelerde bulunurdu. Biraz fazla safmışım evet.
Ondan sonra annem bir gün daha
benle kalmıştı ama hiç lafını etmedik. Sonra döndü, bir hafta sonra beni aradı,
bir psikolog ayarladığını, haftasonu gelip görüşmemi istediğini söyledi. Ben de
kabul ettim. O haftasonu geldim, bir cumartesi günü, iyi bir muhitteki psikolog
hanımın muayenehanesine gittik. Annem psikologu internetten araştırarak
bulduğunu, kadının bu konularda (konuların ne olduğunu falan açık söyleyemiyor)
İngiltere’lerde doktoralar yaptığını, bu işin uzmanı olduğunu öğrendiğini, o
nedenle seçtiğini söyledi. İyi dedim.
Neyse girdik içeri, bekleme
salonunda oturduk, psikolog hanım bir süre sonra beni odasına buyur etti, annem
dışarıda bekleme odasında kaldı. İçeri girdim, kadının gösterdiği tekli koltuğa
oturdum. Kadın da kendi masasına değil de benim oturduğum yerin karşısındaki
bir tekli koltuğa oturdu. Kadın 45 yaşlarında, normal tipli biriydi, elinde bir
kupa içinden birşeyler içiyordu. Ben kendimi aslında çok rahat hissediyordum, çok
gergin değildim. Kadın koltuğa gömüldü, elindeki kupayı iki eliyle tutup bana
bakıyordu. Ben gayriihtiyari olarak bir bacağımı, bileğim dizime gelecek
şekilde üstüste attım. Öyle dururken, bunun kadına ayıp olacağını düşünüp
bacağımı indirdim ve:
- “Kusura bakmayın, bacak bacak
üstüne atmamdan rahatsız olabilirsiniz” türünden bir şey dedim. Kadın istifini
bozmadan, önündeki kupayı iki eliyle kavramış bakmaya devam ederek:
- “Yoo, ben de kahve içiyorum,
sen bundan rahatsız oluyor musun?” diye karşılık verdi. Tam böyle deli
muhabbeti ortamı oluştu yani. Kadın böyle filmlerdeki psikologlar gibi, beni
obsesif-kompulsif bir şey gibi mi gördü nedir, test mi ediyordu da böyle gıcık
bir soruyla cevap verdi bilmiyorum, ama bu cevap bana komik geldi. Kadını fazla
sallamadım ve bacağımı geri üstüste atarak:
- “Yok niye rahatsız olayım, siz
rahatsanız ben de rahatım” dedim ve sırıtmaya başladım. Kadın bir süre daha
böyle “lütfen rahat olun, gevşeyin, çocukluğunuzdan başlayalım, siz kendinizi
sorunlu görüyor musunuz vs.” tarzı, koltuğuna gömülüp gözlüklerinin üzerinden
sorgulayıcı bakışlarla bakan klişe psikolog tavrını devam ettirdi. Hayatımda
ilk defa psikologa gitmiştim, kendimi sorunlu görmüyordum, üstüne rahat da
hissediyordum, sadece bana hayatımda yardımcı olacak bazı içgörüleri bu konular
üzerinde deneyimi olan birinden alabilirim diye, pozitif bakarak oraya
gelmiştim. Bu tavrımı konuşma ilerledikçe anlayan psikolog hanım, üstüne
sorduğu sorulara, konuyu akademik olarak da fazlasıyla bildiğimi, Kinsey
raporlarından kabulleniş teorilerine kadar bir dünya şeyi anlattığımı görünce,
o baştaki “lütfen söyleyin, deli misiniz siz???” tarzı üstten bakar hali gitti,
iki arkadaş, hatta bu konularda deneyimli iki meslekdaş muhabbetine dönüştü.
Kendime açılma sürecimde, herşeyi detaylı merak eden ben, oturup bu konular
hakkında on-oniki kitap, bir sürü makale devirmişliğim olup, üstüne Lambda gibi
ortamlarda uzun süreli bulunmuşluğum da olunca, bayağı bir bilgi birikimi
edinmişim, onları konuştuk. Ne konuştuğumuzun detaylarını hatırlamıyorum,
üzerinden üç yıl geçti, ama sohbetin başı hariç çok tatlı geçtiğini
söyleyebilirim. Öte yandan kadının hayatım için tavsiyesi şu oldu: “Kimseye
ilan etme, kimseye söyleme, söylemek zorunda değilsin, kimse dört duvar
arasında ne yaşadığını herkese anlatmıyor, sen de anlatma, ne yaşıyorsan yaşa
ama kendine saklı kalsın, annenle de ben konuşurum”.
Yani kısaca kadın benim işime
yarayacak hiçbir şey söylemedi, hiçbir pratik tavsiye vermedi, onun yerine
annemin dediklerinin neredeyse bir tekrarı oldu. Sokaktaki azıcık liberal
görüşlü sıradan bir Türk insanı ne diyebilirse onu dedi. O muayenehaneden
çıkarken bunları çok kafaya takmadım ama sonra bu yaşadığım deneyimi
düşündüğümde, bu mudur yani İngiltere’lerde bu konularda doktora yapmış
bilmemne uzmanı anlı şanlı psikolog teyzenin söyleyeceği diye düşündüm, kadına
çok fena kızdım.
Neden?
Bir kere “kimse dört duvar
arasında ne yaşadığını herkese anlatmıyor” lafı baştan sona düpedüz yalan. Bu
eşcinsellik konusunu sadece seks olarak gören, sığ, dar kafalı, statükocu,
baskıcı ve “aman kimse duymasın”cı bir bakış açısının yansımasından başka bir
şey değil. Kimse kimseyle nasıl cinsel ilişkiye girdiğini ortalarda anlatmıyor
belki gerçekten, tamam ama, eşcinsellik sadece cinsel ilişkiye girmek değil ki,
kendi cinsiyetinden bir kişiden hoşlanmak, onla cinselliğinin yanında hayatını
da paylaşmak istemek, eşin olmasını istemek, hayatın güzelliklerini de
zorluklarını da beraber göğüslemek istemek, onu hayatının en önemli parçası
haline getirmek istemek demek. Yani insanlar niye eş seçip evleniyorsa o
ihtiyaçları paylaşmak istemek demek. Benim bir erkek arkadaşım olduğunda, ben
onunla sadece seks yapmıyorum ki. Karşıcinsel bir ilişki de, belki sadece
ilişkilerinin seks boyutunu dört duvar arasında yapıp başkalarıyla paylaşmıyor
ama bunun dışında herşeylerini başkalarıyla paylaşıyorlar; beraber ne
yaptıklarını, ilişkilerinin durumunu, sevgilerini, kavgalarını vs. başkalarıyla
gayet enine boyuna paylaşıyorlar. Eşcinseller ise genel olarak bunlardan mahrum
kalıyorlar kendi kabul eden arkadaş ortamlarını oluşturamadıkları sürece. Bu
konuları bilmeyen, konuşmayan, fikir vermeyen psikolog, İngiltere’de doktora
yaparken ne çalışmış çok merak ediyorum, “klasik heteroseksist statüko nasıl
korunur?”u mu?
Valla o psikolog kadının o günkü tavrından şu anda
nefret ediyorum bu nedenlerden dolayı ama bu eşcinsellikle ilgili konular, hep
iki uçlu düşünülmesi gereken sıkıntılı konular, zira gittiğimiz psikologun “senin
tedavi olman lazım, buraya onbeş seans terapiye gelmen lazım, ben seni
iyileştiririm hiç korkma” diyen sahtekar bir çıkarcı olma ihtimali de vardı,
böyle kendini psikolog diye satan tipler yok değil, üstelik annem özellikle
böyle bir psikologu da seçebilirdi.
Psikologun muayenehanesinden
çıktığımızda annem psikologun bir daha benle ne zaman görüşmek istediğini
sordu, ben de kadının bir daha görüşmeye gerek olmadığını söylediğini, sadece
seninle bir seans daha görüşmek istediğini söyledim. Şaşırdı. Terapi falan
olmayacak mı diye sordu, hayır dedim. Bir hayalkırıklığı daha yaşadı sanırım.
Sonrasında başka bir şey konuşmadık, ben İstanbul’a geri döndüm, o şekilde
kaldı. Bir sonraki seansa gitti mi gitmedi mi diye de sormadım bir daha, zaten
konuşmak beni de onu da rahatsız ediyor.
Bu olaydan sonra bir daha bu konu
hiç açılmadı, ne ben bir şey söyledim ne o. Cinsellik, romantik ilişki,
yalnızlık vs. konularına değinecek hiçbir şey de açmadı. İşin enteresan tarafı
babam da hiç bu konulara girmiyor. Zaten öyle sorgulayan biri değildi, bir kere
bile evlenme, kız arkadaş, şu bu muhabbeti açmıyor, konular bazen başkalarının
o durumlarına gelse de. Biliyor veya hissediyor sanırım. Hiç bilmiyorum.
Anneme açılma konusu da gene iki
uçlu düşünülmesi gereken bir konu. Belki annem bana pek destek oldu, acılarımı,
sıkıntılarımı paylaştı diyemem, ama bir başka arkadaşımın anlattığı gibi,
annesine söylediğinde “benim böyle evladım olmaz olsun, bir daha gözüme gözükme”
tarzı ağır ve bir insanın annesinden duymak isteyeceği son sözler tarzında
şeyler de söylemedi. Sanırım anneme bana yardımcı olmadı diye kızmak yerine,
böyle dramatik boyutlara taşımadı diye şükretmem lazım geliyor.
Bir keresinde bana “benim başıma
gelebilecek herşey geldi” demişti, neyi kastettiğini de anlamıştım. O laf
aklıma geliyor bazen ve sinirleniyorum, “ne geldi ulan, oğlun adam mı öldürdü,
dolandırıcı mı oldu, tecavüzcü mü oldu, felç mi oldu, kötürüm mü oldu, altını
mı siliyorsun, akıl hastası mı oldu, hayırsız mı çıktı, paralarını mı yedi,
seni mi dövdü, ne geldi????” diye düşünüyorum. Ne var yani, alt tarafı eşcinsel
bir oğlun var ve hasbelkader bunu sana söyledi, yoksa akıllı, tahsilli, işinde
gücünde, kimseye yük olmayan, zararı olmayan, evin yükünü çeken, herkesle iyi
geçinen, el üstünde tutulan biri oldu. Bunları görmeyip de böyle karalar
bağlamış hallerine ifrit oluyorum ama sonra “ya daha kötüsü olsaydı” diyip
susuyor, şükrediyorum. En azından beni reddetmedi, bana artık oğlum değilsin
demedi, beni zorla tedavilere sürüklemedi vs.
Bu durumları böyle detaylı yazdım
ki belki oralarda birileri bu konularda kafa karışıklığı yaşıyor veya yalnız
olmadıklarını görmek istiyorlarsa, bunları okusunlar bilsinler. Zor şeyler
yaşadım, bu deneyimler boşa gitmesin, başkaları da okusun, bakış açısı elde
etsin isterim.
Sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder